Nezaket - Yumuşak Huyluluk

IMG_1796.jpg
 

Daha önce kendinize şöyle bir soru sordunuz mu? “Kutsal Kitapta bu bölümü yüzlerce kez okudum ama nasıl oldu da daha önce bunu göremedim?” Bu daha önce çok aşina olmadığımız bölümler için geçerli olabilir ama bu bana en sevdiğim bölümünü okurken başıma geldi. Ayetin gözüme çarpıp neredeyse beni içine alması başka bir çeviriden okumamdan kaynaklanıyordu.

Bu ayet şuydu; Filipililer 4: 5 diyor ki,

"Hoşgörünüz tüm insanlar tarafından bilinsin"

"Nezaketinizi herkes görsün "

Hoşgörü ve nezaketin niteliklerine odaklanmak isterim, çünkü dünyayı miras alacak olanlar yumuşak huylu olanlardır. "Ne mutlu nazik - yumuşak huylu - olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.” Mat. 5:5

Hristiyanlar olarak gerçekten bize düşman olan bir dünyayla karşı karşıyayız ve buna karşı dayanıklı olmalıyız. Eleştirilere karşı daha sağlam durmak için direncimiz arttırıp, sertleşiyoruz. Ama bazen bu direnç için öyle çok çaba harcıyoruz ki, kalbimiz de sertleşiyor. Bu yüzden, bazen yumuşak huyluluğu, doğal olarak yumuşak olanlara, sertliği de, yine doğal olarak sert olanlara bırakıyoruz. İmanımızın gereği olan bu nitelikleri geliştirmek yerine doğal kişiliğimizle olduğumuz gibi kalıyoruz.

İşte bu yazım, doğal olarak sert olanlara seslenir.

Kutsal Kitap nezaketimiz herkesçe bilinmeli diyor. Ama biz, yakın arkadaşlarım zaten benim ne kadar nazik biri olduğumu bilir, başkaları da beni tanıdıkça bunu görecektir diyoruz. Fakat mesele bu değildir. Kutsal Kitap bunun tamamen açık yani herkesin görebileceği kadar aşikar olması gerektiğini söylemektedir. Kimin için açık? Sadece yakın arkadaşlarımız için? Akrabalarımız için? Hayır! Bu nitelik herkesin görebileceği şekilde açık olmalıdır.

Şimdi; eğer gerçekten nazik biri olduğunuzu iddia ediyorsanız, orada olup olmadığınızı görmek için, derinlere inip içinize bir göz atmanızı rica ediyorum. Kutsal Yazı; “Çünkü ağız yürekten taşanı söyler.” (Matta 12:34) der. Nezaketiniz oradaysa muhakkak ortaya çıkacaktır.

Belki de nazik olmayı tanımlasak iyi olur; Bazı sözlüklerde şöyle tanımlıyor, Sevecen, sessiz, kaba ya da sert olmayan, şefkatli kişi. İyi bilinen bir ayette birbirimize karşı şefkatli - iyi yürekli olmamız emredilir; “Birbirinize karşı iyi yürekli, şefkatli olun. Tanrı sizi Mesih’te bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın” (Efesliler

Aslında soyut nitelikleri tanımlamak zor olduğu için günlük yaşamda nezaketin nasıl göründüğünü anlamamıza yardımcı olacak birkaç örnek verelim; Birçoğumuz yeni doğmuş bir bebek görmüşüzdür. Bazılarımız bu yeni doğan bebeğe dokunmaktan bile çekiniriz, çünkü ona yeterince nazik davranmayacağımızdan korkarız. Hastayken annemizin bize nasıl şefkatle davrandığını hatırlayalım. İşte bu örnekleri düşününce birbirimize duygusal, ruhsal ve zihinsel bağlamda şefkatle bakabiliriz. Nezaket aynı zamanda birbirimizle olan ilişkilerimizi canlandıran bir tutum olabilir. Sıcak bir günde hafif bir esinti gibi birbirimizle olan ilişkilerimize de böyle bir ferahlık getirebiliriz.

Şimdi bir de işin tersini düşünelim; Nezaket hayatlarımızda ne zaman gözle görülebilir şekilde eksiktir? Ne zaman nazik ya da hoşgörülü olmuyoruz? Haklarınıza olan bağlılığınızı bir düşünmenizi isterim. Sizin önünüzde haksızca sıraya giren birine karşı, onun hakkında düşüncelerinizi bir inceleyin. Bu hoşgörüsüz düşünce gerçekten önemli midir? Bu durumda, kendimizi, asla söylemeyeceğimiz bir sürü nükteli sözleri düşünürken buluyoruz. Unutmayalım, Tanrı yüreklerimize bakıyor.

Hepimiz adaleti, özellikle de kendi adaletimizi savunmayı severiz. Ama bazen yeryüzünde ruhsal kötülüklerle savaşıyoruz. Bazılarımız, doğmamış bebeklerin cinayetlerini (kürtaj) durdurmak için savaşmakta oldukça inatçı olabiliyoruz. Bir feministe düşmanımızmış gibi davranıyoruz. Ama unutmamalıyız ki onlar düşmanın kötülüğü için çalışan piyonlardır. Rab sadece onların bebeklerini değil onları da sever.

Her zaman dengeye ihtiyacımız vardır; günahkarı sevmek ve günahtan nefret etmek. Tanrı'nın ebedi ölümü hak eden günah karşısındaki tutumuna ve sonra günahkarı kurtarmak için ödediği bedele bakarsak, O'nun bakış açısını anlamak için bir umut ışığına sahip olabiliriz.

Hristiyanların nazik - hoşgörülü olma konusunda başarısız olmalarının başka bir nedeni de, kardeşlerimizin hayatında günahla karşılaşmalarıdır. Kendi hayatımızdaki bir günahsa, o hataya karşı hoşgörülü olmaya daha yatkınızdır. Onları günahtan vazgeçirme girişimlerimizde, bu yolunu kaybetmiş erkek veya kız kardeşe karşı sert olmamız gereken zamanlar olabilir, ancak yüreğimiz her zaman onlara karşı nazik - hoşgörülü olmalı ve bu yürek tutumu da bizde açıkça görülmelidir.

Her zaman olduğu gibi, İsa’yı örnek almak güzeldir. Pavlus, 2 Korintliler 10: 1'de Mesih'in uysallığı ve nezaketiyle Korintlileri teşvik eder. Rabbimiz İsa’da günaha karşı olan sertliğin (tapınağı arındırmak) ve günahkara karşı olan nezaketin mükemmel karışımını görüyoruz.

İsa zina eden kadınla konuşurken ona nazik davrandı. Ama yine de ona kesin bir şekilde böyle bir yaşam tarzını terk etmesini söyledi. Günahkâr olduklarını bilip onu yanıtlayanlara karşı her zaman nazik davrandı. O kaybolan koyunun ardına düşen İyi Çoban olarak tasvir edildi. İsa’nın kendisini takip etmesini istemesine karşın, olumsuz yanıt veren zengin genç yöneticiye karşı İsa’nın yüreği sevgiyle doludu.

İsa’nın herhangi bir günahkara karşı nasıl güçlü bir nezaket duygusu gösterirken, kendine güvenen kişilere karşı da nasıl sert tavrını görüyoruz. Fakat yine de, çarmıhta gördüğümüz gibi, İsa’nın yüreği hala onlara karşı yumuşaktı. “Baba onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.” (Luka 23:34).

“Bu nedenle, Rab’bin uğruna tutuklu olan ben, aldığınız çağrıya yaraşır biçimde yaşamanızı rica ederim. Her bakımdan alçakgönüllü, yumuşak huylu, sabırlı olun. Birbirinize sevgiyle, hoşgörüyle davranın” (Efesliler 4: 1-2)

Nezaket sadece bunu doğal olarak göstermesi gereken kişiler (anneler, çocuklar, hasta ve yaşlılarla yardım eden insanlar) için bir nitelik değildir. Rab’be layık bir hayat yaşamak isteyen hepimiz için gerekli olan bir zorunluluktur.

Rabbimizdeki nezaket bizlerde de olması gerekir.

Heather Jean Torosyan

Previous
Previous

Köksüz Sevinç

Next
Next

Acımasız Koşullarda Sevinmek